Ramazan-ı Şerifin 27. gecesi İslam dünyasında “KADİR GECESİ” olarak bilinir ve kutlanır. Bu yıl bu mübarek gece 14 Ağustos 2012 salı gecesini 15′ine bağlayan geceye rastlamaktadır. Hepimize kutlu olsun.
Kadir gecesi, gecelerin en feyizlisidir. Çünkü bu gecede yapılan ibadet, içinde kadir gecesi bulunmayan bin ayda yapılan ibadetten daha hayırlıdır. Nitekim ayn
ı adı taşıyan sure-i celilede şöyle buyurulmaktadır.
“Doğrusu biz Kur’an’ı kadir gecesinde indirmişizdir. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Melekler ve Cebrail o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler. Gece tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.”
Zaman ve mekanlar kendilerinde meydana gelen büyük ve önemli olaylarla değer kazanırlar. Kadir gecesi hayırlarla dolu olayların meydana geldiği bir gecedir. Çünkü bu gecede kadri yüce bir kitap olan Kur’an-ı Kerîm inmeye başlamıştır. Kur’an-ı Kerîm gibi insanlık için bir hidayet rehberi olan kitabın böyle bir gecede inmesi ona müstesna bir şeref kazandırmış, kadrini yüceltmiştir.
Allah tarafından Cebrâil aleyhi’s-selâm adındaki melek aracılığıyle peygamberimize vahyolunan, onun hayatında tamamen yazılıp tespit edilen ve daha sonra da mushaf haline getirilen Kur’an-ı Kerîm, peygamberimize vahyolunduğu gündenberi hiçbir değişikliğe uğramadan nesilden nesile geçerek bize kadar gelmiştir. Bu özelliği taşıyan, yani ilk nazil olduğu şekilde bir kelime eklenmeden ve bir kelime eksilmeden günümüze kadar gelen tek kitap hiç şüphe yok ki Kur’an-ı Kerîm’dir. Çünkü onun her türlü değişiklikten korunacağını Cenâb-ı Hak va’d buyurmuştur. Hicr sûresinin 9. âyetinde meâlen: “Doğrusu Kur’anı biz indirdik, onun koruyucusu da biziz” buyurulmuştur.
Kur’an-ı Kerîm, eşi olmayan bir kitaptır. Çünkü o, insan sözü değil, Allah kelâmıdır. Lafzı da manası da Allah’ındır. Peygamberimiz sadece onu insanlara tebliğe vasıta olmuştur.”
Bakara sûresinin 97. ayetinde şöyle buyurulmuştur: “De ki her kim Cebrâil’e düşman ise bilsin ki o, Kur’an’ı Allah’ın izniyle, kendisinden öncekini tastik ederek yol gösterici ve mü’minlere müjdeci olarak, senin kalbine indirmiştir”. Yani o, senin değil, Allah’ın sözüdür. Cebrâil aleyhi’s-selam da onu indirmeye memurdur.
Kur’an-ı Kerîm, kendisinin Allah tarafından vahyedilmiş olduğunu bildirmiş, bunda şüphesi olanları ona benzer bir eser meydana getirmeye çağırmış, bunun başarılamıyacağını da haber vermiştir. İsrâ sûresinin 88. ayetinde: “De ki, insanlar ve cinler birbirine yardımcı olarak bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak için biraraya gelseler, andolsun ki yine de benzerini ortaya koyamazlar” buyurmuştur.
Bakara sûresinin 23. ayeti de meâlen şöyle: “Kulumuz Muhammed’e indirdiğimiz Kur’an’da şüphe ediyorsanız, siz de onun benzeri bir sûre meydana getirin; eğer doğru sözlü iseniz Allah’tan başka güvendiklerinizi de yardıma çağırın”.
Kur’an-ı Kerîm, Arapların şiir ve hitabette doruk noktasında oldukları bir devirde nazil olmuştur. Mekke müşrikleri, Kur’an’ın gönülleri aydınlatan nurunu söndürmek için, “Bu Kur’an’ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın, belki galip gelirsiniz” demeye varıncaya kadar her çareye başvurdukları halde onun bir tek sûresinin benzerini vücuda getirememişler, bu yüzden silaha sarılmak zorunda kalmışlardır.
Kur’an-ı Kerîm’in İngilizce mütercimlerinden Palmer, tercümesinin başına koyduğu önsözde şöyle demiştir: “En güzide Arap yazarları değer itibariyle Kur’an’a eş olabilecek bir eser yazamamışlarsa hayret edilmemelidir. Çünkü Kur’an, nazire yapılamayacak tek eserdir”.
Kur’an-ı Kerîm, İslâmiyetin ana kitabıdır. Dinin esasıdır. Dinî hükümlerin dayanağı olan dört delilin birincisidir. Bütün dinî esasları ihtiva eden Kur’an-ı Kerîm, semavî kitapların da özetidir. İtikadî, ahlâkî, amelî, ictimaî her bakımdan insanı ve insan topluluklarını maddî manevî mutluluğa ulaştıracak her şeyi bildirmiştir. Nahl sûresinin 89. ayetinde meâlen şöyle buyurulmuştur:
“Ey Muhammed, sana, her şeyi açıklayan ve müslümanlara doğruyu gösteren bir rehber, rahmet ve müjde olarak Kur’an’ı indirdik”.
Kur’an-ı Kerîm, insanlar için bir hidâyet kaynağı olarak gönderilmiştir. Bu husus, önemine binâen birçok ayette sık sık tekrarlanmıştır. Bu ayetlerden birisi de İsrâ sûresinin 9. ayetidir, meâlen şöyledir:
“Doğrusu bu Kur’an, en doğru yola hidâyet eden ve yararlı işler yapan mü’minlere büyük ecir olduğunu, ahirette inanmayanlara yakıcı bir azap hazırladığımızı müjdeler”.
Kur’an-ı Kerîm’in ilk sûresi olan Bakara süresinin ilk ayetlerinde de, Kur’an’ı Kerîm’in Allah’a karşı gelmekten sakınanlara hidâyet eden, yol gösteren bir kitap olduğuna dikkat çekilmiştir.
Kur’an-ı Kerîm, son semavî kitap olarak gönderildiğinden talimatı da bütün insanlığı içine alacak şekilde geniştir.
Kur’an-ı Kerîm, herşeyden evvel Allah’ın varlığını, birliğini, O’nun yüksek sıfatlarını, yaratıklara olan rahmet ve mağfiretinin genişliğini tesbit ve talim eder. Batıl ve sapık akîdeleri, putperestliğin her çeşidini reddeder. İnsanları yükselten en önemli ve ölmez prensipleri ortaya kor.
Kur’an-ı Kerîm, aile hayatı ile karı ile kocanın karşılıklı hak ve vazifelerinden milletlerarası münasebetlere; selâmlaşmaktan evlere izin alarak girme adabına varıncaya kadar sosyal hayatın bütün kurallarını gösterir; en yüksek en güzel ahlâk prensiplerini öğretir.
Kur’an-ı Kerîm, insana büyük değer verir. İnsanın en güzel sûrette yaratıldığını, yaratıkların en şereflisi olduğunu, ondan başka kâinatta her ne varsa hepsinin emrine âmâde bulunduğunu açıklar. Onun onurunu kıracak, kalbini incitecek davranışları yasaklar.
Kur’an-ı Kerîm; zina, fuhuş, sarhoşluk, adam öldürmek, yalan söylemek, iftira etmek, haksızlık yapmak, israf etmek, hıyanette bulunmak, gıybet etmek ve toplumu birbirine düşürecek şekilde bozgunculuk yapmak gibi toplumu temelinden sarsan kötülükleri yasaklar.
Kuran-ı Kerîm, daima ilerlemeyi emreder. “Babamızdan böyle gördük” diyerek, akıl ve ilim ile açıklaması mümkün olmayan alışkanlıklardan, ayrılmak istemiyenleri ayıplar, körü körüne taklidi reddeder.
İlk inen âyeti “Oku” diye başlayan Kur’an-ı Kerîm, daima ilme teşvik eder. Fenne ve müsbet ilimlere karşı asla tavır almaz. Akla ve düşünceye müstesna yer verir.
Kâinat ve ondaki yaratılış inceliklerini düşünmeye davet eder. “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” diyerek ilmin üstünlüğünü vurgular.
Hulâsa Kur’an-ı Kerîm, insanı dünya ve ahirette mutlu kılacak, Allah Teâlâ’nın rızasını kazandıracak herşeyi ihtiva eden bir Kitab-ı Mübîn’dir. Böyle bir kitabı rehber edinen yanılmaz. O’na sımsıkı sarılan sapkınlığa düşmez, O’nun gösterdiği yoldan yürüyen şaşırmaz ve O’nu okuyanın ecri az olmaz.
Kur’an-ı Kerîm’in inmeye başladığı böyle mübarek bir gecede yapacağımız ibadetlerden birisi de Kur’an okumak ve anlamı üzerinde düşünmektir. Çünkü Kur’an-ı Kerîm Cenâb-ı Hakk’ın insanlığa son mesajıdır. O’nun iyi anlaşılması ve uygulanması halinde insanlık mutlu olacaktır.
Bu duygularla okuyucularımızın kadir gecelerini tebrik ediyor, daha nice kadir gecelerine sağlıkla erişmemizi ve bu gecenin dünyanın pek çok yerinde haksızlığa ve saldırıya uğramış müslüman kardeşlerimizin kurtuluşlarına vesile olmasını Cenâb-ı Hak’tan diliyorum ve gecenin fazileti ile ilgili bir Hadîs-i Şerif’in meâliyle bitiriyorum.
“Kim kadir gecesini, faziletine inanarak ve alacağı ecri hesaba katarak, ibadetle ihya edecek olursa geçmiş günahları bağışlanır”.
“Doğrusu biz Kur’an’ı kadir gecesinde indirmişizdir. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Melekler ve Cebrail o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler. Gece tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.”
Zaman ve mekanlar kendilerinde meydana gelen büyük ve önemli olaylarla değer kazanırlar. Kadir gecesi hayırlarla dolu olayların meydana geldiği bir gecedir. Çünkü bu gecede kadri yüce bir kitap olan Kur’an-ı Kerîm inmeye başlamıştır. Kur’an-ı Kerîm gibi insanlık için bir hidayet rehberi olan kitabın böyle bir gecede inmesi ona müstesna bir şeref kazandırmış, kadrini yüceltmiştir.
Allah tarafından Cebrâil aleyhi’s-selâm adındaki melek aracılığıyle peygamberimize vahyolunan, onun hayatında tamamen yazılıp tespit edilen ve daha sonra da mushaf haline getirilen Kur’an-ı Kerîm, peygamberimize vahyolunduğu gündenberi hiçbir değişikliğe uğramadan nesilden nesile geçerek bize kadar gelmiştir. Bu özelliği taşıyan, yani ilk nazil olduğu şekilde bir kelime eklenmeden ve bir kelime eksilmeden günümüze kadar gelen tek kitap hiç şüphe yok ki Kur’an-ı Kerîm’dir. Çünkü onun her türlü değişiklikten korunacağını Cenâb-ı Hak va’d buyurmuştur. Hicr sûresinin 9. âyetinde meâlen: “Doğrusu Kur’anı biz indirdik, onun koruyucusu da biziz” buyurulmuştur.
Kur’an-ı Kerîm, eşi olmayan bir kitaptır. Çünkü o, insan sözü değil, Allah kelâmıdır. Lafzı da manası da Allah’ındır. Peygamberimiz sadece onu insanlara tebliğe vasıta olmuştur.”
Bakara sûresinin 97. ayetinde şöyle buyurulmuştur: “De ki her kim Cebrâil’e düşman ise bilsin ki o, Kur’an’ı Allah’ın izniyle, kendisinden öncekini tastik ederek yol gösterici ve mü’minlere müjdeci olarak, senin kalbine indirmiştir”. Yani o, senin değil, Allah’ın sözüdür. Cebrâil aleyhi’s-selam da onu indirmeye memurdur.
Kur’an-ı Kerîm, kendisinin Allah tarafından vahyedilmiş olduğunu bildirmiş, bunda şüphesi olanları ona benzer bir eser meydana getirmeye çağırmış, bunun başarılamıyacağını da haber vermiştir. İsrâ sûresinin 88. ayetinde: “De ki, insanlar ve cinler birbirine yardımcı olarak bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak için biraraya gelseler, andolsun ki yine de benzerini ortaya koyamazlar” buyurmuştur.
Bakara sûresinin 23. ayeti de meâlen şöyle: “Kulumuz Muhammed’e indirdiğimiz Kur’an’da şüphe ediyorsanız, siz de onun benzeri bir sûre meydana getirin; eğer doğru sözlü iseniz Allah’tan başka güvendiklerinizi de yardıma çağırın”.
Kur’an-ı Kerîm, Arapların şiir ve hitabette doruk noktasında oldukları bir devirde nazil olmuştur. Mekke müşrikleri, Kur’an’ın gönülleri aydınlatan nurunu söndürmek için, “Bu Kur’an’ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın, belki galip gelirsiniz” demeye varıncaya kadar her çareye başvurdukları halde onun bir tek sûresinin benzerini vücuda getirememişler, bu yüzden silaha sarılmak zorunda kalmışlardır.
Kur’an-ı Kerîm’in İngilizce mütercimlerinden Palmer, tercümesinin başına koyduğu önsözde şöyle demiştir: “En güzide Arap yazarları değer itibariyle Kur’an’a eş olabilecek bir eser yazamamışlarsa hayret edilmemelidir. Çünkü Kur’an, nazire yapılamayacak tek eserdir”.
Kur’an-ı Kerîm, İslâmiyetin ana kitabıdır. Dinin esasıdır. Dinî hükümlerin dayanağı olan dört delilin birincisidir. Bütün dinî esasları ihtiva eden Kur’an-ı Kerîm, semavî kitapların da özetidir. İtikadî, ahlâkî, amelî, ictimaî her bakımdan insanı ve insan topluluklarını maddî manevî mutluluğa ulaştıracak her şeyi bildirmiştir. Nahl sûresinin 89. ayetinde meâlen şöyle buyurulmuştur:
“Ey Muhammed, sana, her şeyi açıklayan ve müslümanlara doğruyu gösteren bir rehber, rahmet ve müjde olarak Kur’an’ı indirdik”.
Kur’an-ı Kerîm, insanlar için bir hidâyet kaynağı olarak gönderilmiştir. Bu husus, önemine binâen birçok ayette sık sık tekrarlanmıştır. Bu ayetlerden birisi de İsrâ sûresinin 9. ayetidir, meâlen şöyledir:
“Doğrusu bu Kur’an, en doğru yola hidâyet eden ve yararlı işler yapan mü’minlere büyük ecir olduğunu, ahirette inanmayanlara yakıcı bir azap hazırladığımızı müjdeler”.
Kur’an-ı Kerîm’in ilk sûresi olan Bakara süresinin ilk ayetlerinde de, Kur’an’ı Kerîm’in Allah’a karşı gelmekten sakınanlara hidâyet eden, yol gösteren bir kitap olduğuna dikkat çekilmiştir.
Kur’an-ı Kerîm, son semavî kitap olarak gönderildiğinden talimatı da bütün insanlığı içine alacak şekilde geniştir.
Kur’an-ı Kerîm, herşeyden evvel Allah’ın varlığını, birliğini, O’nun yüksek sıfatlarını, yaratıklara olan rahmet ve mağfiretinin genişliğini tesbit ve talim eder. Batıl ve sapık akîdeleri, putperestliğin her çeşidini reddeder. İnsanları yükselten en önemli ve ölmez prensipleri ortaya kor.
Kur’an-ı Kerîm, aile hayatı ile karı ile kocanın karşılıklı hak ve vazifelerinden milletlerarası münasebetlere; selâmlaşmaktan evlere izin alarak girme adabına varıncaya kadar sosyal hayatın bütün kurallarını gösterir; en yüksek en güzel ahlâk prensiplerini öğretir.
Kur’an-ı Kerîm, insana büyük değer verir. İnsanın en güzel sûrette yaratıldığını, yaratıkların en şereflisi olduğunu, ondan başka kâinatta her ne varsa hepsinin emrine âmâde bulunduğunu açıklar. Onun onurunu kıracak, kalbini incitecek davranışları yasaklar.
Kur’an-ı Kerîm; zina, fuhuş, sarhoşluk, adam öldürmek, yalan söylemek, iftira etmek, haksızlık yapmak, israf etmek, hıyanette bulunmak, gıybet etmek ve toplumu birbirine düşürecek şekilde bozgunculuk yapmak gibi toplumu temelinden sarsan kötülükleri yasaklar.
Kuran-ı Kerîm, daima ilerlemeyi emreder. “Babamızdan böyle gördük” diyerek, akıl ve ilim ile açıklaması mümkün olmayan alışkanlıklardan, ayrılmak istemiyenleri ayıplar, körü körüne taklidi reddeder.
İlk inen âyeti “Oku” diye başlayan Kur’an-ı Kerîm, daima ilme teşvik eder. Fenne ve müsbet ilimlere karşı asla tavır almaz. Akla ve düşünceye müstesna yer verir.
Kâinat ve ondaki yaratılış inceliklerini düşünmeye davet eder. “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” diyerek ilmin üstünlüğünü vurgular.
Hulâsa Kur’an-ı Kerîm, insanı dünya ve ahirette mutlu kılacak, Allah Teâlâ’nın rızasını kazandıracak herşeyi ihtiva eden bir Kitab-ı Mübîn’dir. Böyle bir kitabı rehber edinen yanılmaz. O’na sımsıkı sarılan sapkınlığa düşmez, O’nun gösterdiği yoldan yürüyen şaşırmaz ve O’nu okuyanın ecri az olmaz.
Kur’an-ı Kerîm’in inmeye başladığı böyle mübarek bir gecede yapacağımız ibadetlerden birisi de Kur’an okumak ve anlamı üzerinde düşünmektir. Çünkü Kur’an-ı Kerîm Cenâb-ı Hakk’ın insanlığa son mesajıdır. O’nun iyi anlaşılması ve uygulanması halinde insanlık mutlu olacaktır.
Bu duygularla okuyucularımızın kadir gecelerini tebrik ediyor, daha nice kadir gecelerine sağlıkla erişmemizi ve bu gecenin dünyanın pek çok yerinde haksızlığa ve saldırıya uğramış müslüman kardeşlerimizin kurtuluşlarına vesile olmasını Cenâb-ı Hak’tan diliyorum ve gecenin fazileti ile ilgili bir Hadîs-i Şerif’in meâliyle bitiriyorum.
“Kim kadir gecesini, faziletine inanarak ve alacağı ecri hesaba katarak, ibadetle ihya edecek olursa geçmiş günahları bağışlanır”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder